Ali Babacan ‘Allah’ın lütfu’ ve ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’, o dönemin kodlarıdır” - Konya Ekspres HaberKonya Ekspres Haber

SON DAKİKA

Ali Babacan ‘Allah’ın lütfu’ ve ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’, o dönemin kodlarıdır”

Bu haber 20 Haziran 2020 - 8:54 'de eklendi ve 310 views kez görüntülendi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, TV5’de yayınlanan “Kulis Ankara Özel” programında, Gazeteci Mustafa Yılmaz ve Bünyamin Güler’in sorularını cevapladı.

Yoğun bir şekilde teşkilatlanma faaliyetleri yürüttüklerini belirten Babacan, “81 ilde, 922 ilçede teşkilatlarımızı kurmak için yoğun bir çaba başlattık. 18 komisyonumuz, 18 bölgede 81 ili tarıyorlar ve teşkilatlanmada belli bir eşiğe gelmek için olanca hızımızla çalışıyoruz” dedi.

İlk parti kurma fikrinin ne zaman ortaya çıktığına dair bir soru üzerine Babacan, “İlk böyle kendi arkadaşlarımızla oturup ‘Yaa yeni bir şeyler yapmak gerekecek’ diye karar verdiğimiz tarih, tam olarak söyleyeyim, 19 Şubat 2019’dur” dedi.

31 Mart seçimleri için yürütülen seçim kampanyası sırasında partiden ayrılıp yeni bir parti kurmak istemediğini dile getiren Babacan, “Hiç olmazsa kimse demesin ki, ‘Bak siz ayrılık gayrılık yaptınız tam seçim kampanyasının ortasında. Ayrıldınız, o yüzden de seçimi kaybettik’ gibi herhangi bir ithamla da karşı karşıya kalmamak için, ne olacaksa bir olsun, ondan sonra da biz, adımlarımızı atmaya başlayalım dedik ve 8 Temmuz’da partiden ayrılmam, 8 Ağustos’ta artık ciddi bir şekilde çalışmaya başlayacağımızı duyurmam, işte geldik 9 Mart 2020 tarihinde de DEVA Partisi’ni kurmamız” diye konuştu.

Babacan, bir soru üzerine 2015-2019 yılları arasında tam bir sessizlik dönemine girdiğini, kamuoyuna açık bir şekilde konuşmadığını ancak uyarılarını parti içinde sürekli dile getirdiğini söyledi.

Babacan, 2001’de AK Parti kurulduktan sonra bugüne kadar konuştuğu her şeyi inanarak konuştuğunu belirterek, “O günden bugüne kadar söylediğim, konuştuğum her şeyin bugün arkasındayım. Yani getirsinler, tekrar altına imzamı atarım. O kadar rahatım; çünkü konuştuğum her şeyi inandığım için konuştum, içtenlikle konuştum; ama inanmadığım bir şeyi de zorla kimse bana söyletemedi” dedi.

16 Nisan 2017 Anayasa değişikliğinin normal şartlarda yapılmadığını belirten Babacan, 15 Temmuz 2016’da FETÖ’nün hain bir darbe teşebbüsü olduğunu, Anayasa değişikliğinin bunun arkasından gündeme geldiğini, Anayasa değişikliğinin normal şartlarda tartışılamadığını ifade etti.

“ ‘Allah’ın lütfu’ ve ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’, o dönemin kodlarıdır”

Babacan, “Parti içi demokrasi, hiçbir partide çalışmadı. MHP ile AK Parti’de küçük iki komisyon kuruldu. Onlar bir araya geldi ve herkesten boş imzalar toplandı. Birdenbire pat diye bir gün Meclis’e tasarı olarak geldi, sunuldu. Süreç, böyle işledi ve tartışılamadan da çok hızlı bir şekilde oylandı geçti. Hatta şu önemlidir: Biliyorsunuz, 15 Temmuz’dan sonra bir “Allah’ın lütfu” ifadesi kullanılmıştır. Referandum oylamasından hemen sonra da “Atı alan Üsküdar’ı geçti” ifadesi kullanılmıştır. Bunlar, o dönemin kodlarıdır” diye konuştu.
Bugüne kadar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın halktan istediği her şeyi halkın ona verdiğini belirten Babacan, başkanlık sistemine geçişi şöyle değerlendirdi:

“Türkiye’de uygulanamayacağının tecrübesi oldu”

“Dedi ki, ‘Ben yönetemiyorum; bana engel oluyorlar. Beni destekleyin.’ Al sana destek. Dedi ki, ‘Böyle yürümüyor; başkanlık sistemi gerekiyor. Anayasayı değiştirmemiz lâzım.’ Vatandaş dedi ki, ‘Tamam, al değiştir.’ Dedi ki, ‘Değiştirdik ama benim de başkan olmam lâzım.’ 2018’de, ‘Tamam, al başkan ol.’ Bir bakıma, olmayacağı göstermek için, yani hep o konuşulan, eskiden beri tartışılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye’de yürümeyeceğini göstermek için de bu, belki önemli bir deneyimdi Türkiye için. Demokrasi, uzun soluklu bir mücadele, uzun soluklu bir yolculuk. Türkiye’nin demokrasisi, daha genç bir demokrasi, bakmayın. Dünyada böyle olgunlaşmış bir demokrasi değil. Dolayısıyla biz, bunu demokrasi tecrübesinde, olmayacağının görülmesi açısından, bir test açısından, niye bu sistemin yanlış olacağını göstermek açısından, herhalde önemli fırsat da oldu diye düşünüyorum. Biraz da öyle bakmak lâzım. Yani, ‘olanda hayır vardır’ diye bakıp da değerlendirdiğinizde, böyle bir değerlendirme de mümkün; ama artık olan oldu. Biz, geleceğe bakacağız. Önümüzdeki dönemde de güçlendirilmiş bir parlamenter sistemin Türkiye için çok daha iyi olacağına ben inanıyorum.”

“Başkanlık sisteminde, çalışan sayısı 3 milyon azaldı”

Babacan, TÜİK’in rakamlarına göre başkanlık sisteminin uygulanmaya başlandığı aylarda, Ağustos 2018’de Türkiye’de toplam çalışan sayısının 29 milyon 318 bin iken, son açıklanan rakamlara göre bu sayının 26 milyon 133 bine düştüğünü kaydetti. Babacan, “Yani başkanlık sistemi geldi geleli, Türkiye’de çalışan insan sayısı, 3 milyon 185 bin kişi azalmış. O gün bu gündür Türkiye kan kaybediyor” dedi.

Mustafa Yılmaz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 12. Uluslararası İslâm Ekonomisi ve Finansı Konferansı’nda yaptığı konuşmada söylediği “İslâm iktisadı, krizden çıkışın anahtarıdır / Geleceğin dünyasında faiz ve sömürüye dayalı mevcut ekonomik sistemin, yerini risk paylaşımının olduğu katılımcılığa bırakacağına inanıyorum” sözünü hatırlatarak, Ali Babacan’ın bu konudaki görüşünü sordu.

Ali Babacan, İçeride siyasetin sıkışıp işler çıkmaza girdiğinde, Ayasofya da dahil olmak üzere kutsal değerlerin siyaset alanına sokulduğunu ifade etti. 

Türkiye Cumhuriyeti Hazinesinin ilk sukûk işlemini kendi döneminde yaptığını belirten Babacan, şu açıklamada bulundu:

“İlk kamu katılım bankası, benim bakanlığım döneminde kuruldu”

“Bununla ilgili yasal düzenlemeyi Meclis’ten geçirdik ve o kira sertifikası, iç mevzuatta kira sertifikası denir, o ihraç o yıl için dünyanın en başarılı ihracı seçildi. Malezya Merkez Başkanı, dostumuz, yılda bir yaptığı ‘İslâmî Finans Konferansını’nın açılış konuşmasını benim yapmamı istedi. Sonra gittim, salonda en az 2 bin kişi vardı. Bütün bölgede canlı yayınlandı. Açılışı konuşmasını yaptım. G-20 dönem başkanlığımızda katılımcı anlayışa dayanan finans sistemleri terminolojisi oluşturduk ve onu G-20 ortak kararı olarak bütün dünyada yaygınlaştırılması gerektiğini karara bağladık. Özellikle 2008-2009 krizinden sonra dünya borçların hızla arttığı bir döneme girdi. Aşırı borçlanma ve faizli finans sistemi şu anda hızla büyüyor ve patlıyor. Bu son krizden sonra biraz daha büyüyecek. 2 sene önce G-20 yine bizden bir çalışma istedi. Benim de içinde olduğum 16 iktisatçının olduğu bir grup, bir buçuk yıl çalıştık, 8 ayrı ülkede toplantılar yaptık ve hazırlayıp sunduğumuz raporda borç-alacak ilişkisine dayanmayan, faize dayanmayan finansman metotlarının dünyada hızla yaygınlaştırılmasının acil bir ihtiyaç olduğunu orada yazılı olarak sunduk ve konsensus raporu… Bu 16 iktisatçının içinde Çinli var, Amerikalı var, Fransızı var herkes var yani. Ortak bir ihtiyaç olarak ortaya sunduk. Bizde, biliyorsunuz, ‘Katılım Bankası’ terminolojisi vardır. Benim Meclis’ten geçirdiğim kanunla, onun adına ‘Katılım Bankası’ dedik. ‘İslâmî Banka’ demedik; çünkü bu ismi kullanmak asla doğru değil. Ondan sonra orada olacak her tülü yanlış, İslâm dinine mal edilir. Biz neden bu kadar kutsal sıfatı bankanın önüne getirelim ki? ‘Katılım Bankası’ dedik. Sonra bu katılımcı perspektifi, ‘Katılım Bankacılığı’, G-20 terminolojisi oldu. Bizim o 16 kişilik heyet olarak… G20 dönem başkanlığımız var biliyorsunuz. 2015’de G20 dönem başkanıyız. Bütün koordinasyon bizde. Bütün dünya, G-20 koordinasyonu bende tabii, ekibimizle beraber. Arkasından da 2 yıl sonra kriz sonrası bizden böyle bir rapor istendi. Biz de bu raporu sunduk. Katılım, katılım, katılım dedik. 

Eğer ‘İslâm İktisadı’ deniyorsa bir soru soruyorum ben burada: 2017’de devletin ödediği faiz 57 milyar TL. 2020’de faiz ödeneği 139 milyar TL. Sonuca bakacaksınız. Lafla peynir gemisi yürümez. Ne oldu 2017’den 2020’ye kadar? Sonuç bu mu? Eğer ‘İslâm Ekonomisi’ diyorsak, burada öncelikle güvendir, sözünde durmaktır, itibardır, ilişkilerde güvene dayanan bir ilişkidir. Eğer ticaret yapıyorsanız, ‘emin’e dayanan ticarettir. Konuşurken doğruyu söylemektir. Asla aldatan olmamaktır. Kodlar budur. Bunlar haricinde diğerleri, sadece teknik konulardır. Biz, bunların hepsini inceledik. İlk kamu katılım bankası, biliyorsunuz, benim bakanlığım döneminde kuruldu. Çok uğraştım o iş için. İlk kamu katılım bankasının açılışını Sayın Cumhurbaşkanı, o zaman başbakandı, gittik beraber İstanbul’da yaptık. Sıfırdan kurduk ve kamuyu ilk defa o işin içine soktuk. Bu işi bu kadar sıradanlaştırmamak lâzım. Bu kadar günlük malzeme haline getirmemek lâzım. Gereğini yapmak lâzım. 

“İsraf haram değil mi?”

Bir başka önemli konu ise, israf haramdır, değil mi? Şu anda Türkiye’deki tablo ne? Yani ‘israf yoktur’ diyebilir misiniz? Şu son 3-4 yıla bir bakın. Bugün eğer ekonomi bu hale geldiyse bunun en önemli sebeplerinden biri de israftır. ‘İtibardan tasarruf olmaz’ derken, her alanda israf çoğalmıştır Türkiye’de. Halbuki devletin öncelikle örnek olması lâzım. Devletin gücü, gösterişten gelmez; devletin gücü, itibardan gelir. İstediğiniz kadar paranız, askerî gücünüz olsun, eğer itibarınız yoksa, bunun değeri sıfırdır. Sözün gücü önemlidir. Yani sözünüz etkili oluyorsa, hiç silah, para kullanmadan dünyada sonuç alabiliyorsanız, savaşan tarafları barıştırabiliyorsanız, kadınların çocukların sivillerin ölmemesi için sadece sözle, diplomasi ile olaya hakim olabiliyorsanız… Dünyada ekonomide 17’nci 18’inci sıradayken etkinlikte, sözün gücünde ilk 3’e girebilirseniz, budur sonuç. Biz, bunu yaptık. Yani o dönemleri hiç yaşamamış olsak anlarım da, biz bunu yaptık. Ekonomik ve askerî gücümüzün çok daha ötesinde etkili bir alan oluşturduk dünyada. En ücra yerlerden, nerelerden nerelerden geldiler bize; yardımcı olmamızı ara bulucu olmamızı istediler. Bunların hepsini yaptık. Devlet olarak da yaptık, başka kanallardan da yaptık. Bazen çok reklama dayanan arabuluculuklarımız oldu; davulla zurnayla arabulucu olduğumuz oldu. Bazen sessiz ve diplomasi kanalıyla; ama yaptık yani.” 

Ali Babacan, son günlerde kamuoyunda tartışma konusu haline gelen ‘banka yönetimlerine atamalar’ konusunda görüşünün sorulması üzerine de, atamaların hukukî bir yönü olduğunu, son 5-6 yıldır o hukukî çerçevenin genişletildiğini söyledi.